19 Temmuz 2009 tarihi itibariyle yürürlüğe giren “Kapalı Alanlarda Sigara İçme Yasağı’’gün geçmiyor ki vatandaşlarımıza yeni bir fikir vermesin. Çatısını açan kahvehaneler, önceleri branda ile şimdilerde sabit malzeme ile çevrilen Cafe-Pastane önleri. Tabii bunlar bir kısım esnafımızın yapabildikleri. Bir de günümüzde gerek devlet dairelerinin, iş yerlerinin önünde gerekse mahalle aralarında ki kahvehanelerin önünde sigara içebilmek pahasına soğuğa katlananları gördükçe ‘’bu kadarına da pes’’ demekten başka bir şey gelmiyor aklıma.
Yasağın ilk başladığı 2009 yılında basınımızda hemen her gün yasakla ilgili haberler yer aldı. Bu yasağı koyanları 4.Murat olmakla itham edenleri mi ararsınız, halden anlamamaktan bahsedenleri mi? O günlerde çoğunlukla yasağın nasıl delinmeye çalışıldığı ve bu yasaktan rahatsız olanlarla ilgili haberler çıksa da aradan geçen 10 yılda halkın genel olarak bu yasaktan çok memnun olduğu gün gibi aşikâr. Geçtiğimiz günlerde başlatılan araçlarda sigara içenlere ceza yazılması da bu konuda atılan adımlardan bir tanesi oldu.
Sigara yasağının kökeni Osmanlı Padişahı 4.Murat’a kadar gitse de o dönemlerde nasıl uygulandı, takip edildi ayrı bir bahis konusu.
Aslına bakılırsa Afyonkarahisar sigara yasağının uygulanmasında öncü bir il sayılabilir. Zira bundan tam 91 yıl önce, 1928 yılında Afyonkarahisar’ın bir köyünde uygulanan sigara yasağı o günlerde basın yayın organlarında oldukça ses getirmiş. Gazeteler, bu köyümüze muhabirlerini göndererek haberler yapmışlar.
Hatta dünya gazeteleri bile bu köyümüzden bahsetmişler. Bu köy neresi diyenler için sözü fazla uzatmayalım.
Sinanpaşa İlçemize bağlı Tazlar Köyünü bilmeyenimiz yoktur. İzmir yolu üzerinde Güney Köyü’nden sola döndüğünüzde karşınıza gelen, yeşillikler içinde bir köyümüz.
Adını daha çok köyde doğan ve ilerleyen yıllarda Türkiye’nin önde gelen sanayicilerinden biri olan, 2012 yılında kaybettiğimiz Asım Kocabıyık ve O’nun kurucusu olduğu Borusan Holding ile duyuran köyümüz. Şimdilerde köyün sakinleri genellikle emekliler olsa da özellikle İstanbul, Gemlik, Yalova gibi yerlerde Borusan İşletmelerinde çalışan ve yıllık izinlerini yaz aylarında köylerinde geçiren vatandaşlarımız sayesinde nüfus ikiye katlanır.
Gelelim köyün ülke ve hatta dünya çapında adının duyulduğu sigara yasağı meselesinin geçmişine.
Amerika’da 1880’li yıllardan itibaren aylık olarak yayınlanmaya başlanan ve dünyadaki tütün üreticisi ülkelere ve tütüne dair haberler veren ‘’The Tobacco World-Tütün Dünyası’’ isimli gazetenin Temmuz 1928 tarihli sayısında Türkiye’de bir köyde sigaranın yasaklandığı ve sigara içen sadece bir kişinin kaldığı bildirilmektedir.
Türk Köyü’nde Sigara İçen Sadece Bir Kişi Kaldı[1]
Yeşilay Derneği’nin tütün karşıtı propagandası nedeniyle, Türkiye’de Tazlar Köyü’nün tüm sakinleri, bir kişi hariç olmak üzere tütünü yasaklayan anlaşma imzaladılar. Köyün ve derneğin tüm üyeleri geri kalan bir kişiyi tütünden vazgeçirebilmek için çalışıyor.
Bununla birlikte, sigara içen kişi bir taraftan nargilesini sakin bir şekilde içmekte ve bunu sadece kendi keyfi için değil, tütünün devletin tekelinde, genç cumhuriyetin önemli bir gelir kaynağı olduğu, kendisininde aynı zamanda vatansever bir kişi olarak görev gibi ölene kadar sigara içmeye devam edeceği şeklinde konuşmaktadır.
Tazlar Köyü’ndeki sigara yasağına dair yabancı basın organlarında çıkan haberler bunlarla sınırlı değildir elbette. Diğer taraftan Türk basını da bu olaya ilgi gösterir.
1930’lu yıllarda Sedat Simavi’nin Türk basın hayata kazandırdığı önemli bir dergi olan Yedigün’ün 22 Nisan 1936 tarihli sayısında Ziya Nebi imzası ile sigara içilmeyen köy Tazlar’a dair uzunca bir makale yayınlanır.
Sigara İçmeyen Köy
‘’ Amerika’da çıkan ‘’The Saturday Ewening Post’’mecmuasında bir gezgin hatıralarını yazarken, Anadolu’da Tazlar isminde bir köyün katiyen sigara içmediğinden takdirle bahsediyordu. Böyle bir yazıya bir vakitler ben ‘’Asia Minor’’ adlı mecmuada da tesadüf etmiştim.
Denizaşırı memleketlere kadar ün salan bu Türk köyünü Yedigün okurlarına tanıtmamak büyük bir eksiklik olacağı için,Tazlar’a gitmek lazım geldi.Tazlar Dumlupınar’ın güney tarafındadır.
Trenden ineli bir çeyrek oldu.Vakit gece yarısı.Dumlupınar uykuda.Yakınlardan köpek ve çıngırak sesi geliyor.Hava çok soğuk.Geceyi ayakta titriyerek geçirmektense uyumak daha hayırlıdır diyerek istasyonun tahta kanepelerinden birine uzanıyorum.Paltom olmasa sabaha kadar donmamak işten bile değil.Her zaman sıcak yatakta yatmak kolay mı?Gözlerimi yumarak uyumaya çalışıyorum.
Sabahleyin bir araba aradım.Fakat bana Tazlar’a araba ile gitmenin biraz zor olacağını ,atla gidilirse üç sigara içinceye kadar varabileceğimi söylediler.Ömrümde bir defa ata bindim.Onda da düşerek başım yarıldı.Benim için böyle tehlikeli bir işe girişmek cesaret isterdi doğrusu.Birkaç tane at geldi.En iyilerini bırakarak içlerinden dünyasından bıkmış birini seçtim.Tazlar’ı uzun uzadıya tarif ettiler.Yalnız başıma yola düştüm.Masallarda olduğu gibi az gittim,uz gittim,dere tepe düz gittim ve yüksek bir dağın eteklerinde kuş uçmaz,kervan geçmez bir çam ormanına vardım.Dumlupınarlıların üç sigara içimlik dedikleri Tazlar,aradan üç saat geçtiği halde hâlâ meydanda yoktu.Bereket versin köy bu ormanın içinde imiş.İki tarafı güvem ağaçları ile örtülü dar bir yolu takip ederek Tazlar’a girdim.Adamın ‘’Ne vakit cin oldun?, ne vakit çarptın?’’ dediği gibi,bir saniye içinde çoban köpeklerinin yeri,göğü velveleye veren bir baskınına uğradım.Bereket versin köylüler,çabuk yetişerek beni ve zavallı atımı muhakkak bir ölümden kurtardılar.
Köy odasında misafir edildim.Genç,ihtiyar bütün köylü Tazlar’a kırk yılda bir uğrayan bu yabancı misafiri görmeye geldi.Kapıdan her içeri giren evvela ‘’ Selamun aleyküm’’ sonra ‘’hoş geldin’’ diyerek bir köşeye bağdaş kurup oturuyor ve arkasından da ‘’merhaba’’yı yapıştırıyordu.Her birine ayrı,ayrı ‘’aleykümselam,hoş bulduk,merhaba’’ diye,diye dilim tutulayazdı!..
Habeş-İtalyan meselesinin buralarda da önemi pek fazla.Köylülerin bana sordukları ilk sual bu oldu.
-Habeşler mi kazanıyor,İtalyanlar mı?
-Daha belli değil.
Hür yaşamanın ne büyük bir bahtiyarlık olduğunu bildikleri için Habeşlere çok acıyorlardı. İçlerinden biri;
-Domala galasıcalar, dedi. Ottuğunuz yere sığameyonuz mu?Bunca ana,baba yavrusunu müzmel etmenin yakışığı va mı?
Akşama doğru yemek getirdiler. İki büyük tepsi içinde gelen yemeğin yekûnu tam on iki bakır sahan tutuyordu. Keşkekler, kumbarlı yumurtalar, bulgur pilavları,ağzı açıklar,bükmeler vesaire…Bağdaş kurarak sofraya oturdum.Tahta kaşıkların içinde ‘’Afiyet Olsun’’ yazılı.Bu kadar yemek sanki azmış gibi, üstelik bir de ;
-Karnını iyi doyur ha…Başka bir şey yok,sonra aç kalırsın, diyorlardı.Halbuki ben iki dilim ekmekle, ikinci sahanın ortasında pes deyip kalkmaya hazırlanınca hepsi hayretler içinde kaldı.Sonra içlerinden gün görmüş bir ihtiyar bunun fizyolojik bakımdan sebebini anlattı.
-Bunlar şehir çocuğudur, dedi. Hepsi çürüktür. Bizim gibi sabahtan akşama kadar kırda çalışsın, çabalısında göreyim onu…
Yemekten sonra oda sahibi belinden ufak bir kese çıkarıp ortaya atarak;
—Pişirin bir kahve, dedi.
Kesenin içindeki çay, kahveyi gençlerden biri beş dakika içinde kavurdu, çekti ve pişirerek hepimize dağıttı. Ortada ne kadar fincan varsa, her biri başka türlü. Taze kahve içmek cidden pek nefis oluyor. Burada adet böyle imiş.
Ben buraya onları sorguya çekmeye geldiğim halde onlar benden daha üstün çıktı. Suallerinin ardı arkası kesilmiyor. Hem öyle tuhaf şeyler soruyorlar kine cevap vereceğimi şaşırıyorum. Ziyaretimin sebebini söyleyince;
-Buralara kadar üşenmeden, ondan ötürü mü abandın be evlat. Diye hayret ettiler.
Vakit geç olduğu için köylülerle asıl mülakatı ertesi güne bırakarak, yatmaya hazırlandım. Bu sefer de bir çeyrek süren, hoşça kal, Allah rahatlık versin faslı başladı.
İstanbulda her sabah tramvay,düdük sesleri,otomobil kornaları ve satıcı avazeleri ile yataktan sinirlenerek kalkarız.Burada rahat bir uyku uyuyacağımı zannediyordum.Ne gezer.Daha güneş doğmadan dışarıda birkaç inatçı eşek şan müsabakasına girişti.Köpeklerin havlaması,danaların böğürmesi ve kağnıların cayırtısı da cabası.
Sabahleyin bana,sgarayı kövden kovan Ahmet ağa ismindeki idealist ihtiyarı getirdiler.Ahmet ağa doksan yaşında olduğu halde bir delikanlı kadar canlıydı.Karşı karşıya turduk.Muhabbetin tadı kahve ve sigara ile gelir.Cebimden paketimi çıkararak bir tane yaktım.Dalgınlıkla ona da uzatmışım.Birdenbire eli ayağı titremeye başladı.Derinden bir ‘’lahavle vela kuvvete’’çekerek;
-Beni günaha sokma be evlat! Dedi.Beni günaha sokma.
Paketi hemen geri çektim.Fakat o gitmeye hazırlanıyordu;
-Söndür o mereti,yoksam giderim.
Onu alıkoymak için başka çare yoktu.Sigarayı derhal ocağın ateşleri içine attım.Paketi de en iç cebime yerleştirdim.O vakit biraz yatışır gibi oldu.Babalı,oğullu görüşmeye başladık;
-Baba,bu meretin köyden kovulmasına sen sebep olmuşsun.Dünyada kimse hatta Dördüncü Sultan Murad bile buna muvaffak olamadı.Nasıl yaptın sen bu işi?
-Oğul,bu köy on yıldan bu yana cıgara içmez…Evvelce böyle değildi.Herkes fosur fosur tüttürerek köyün havasını bozardı.Hatta bana bile günde iki paket az gelirdi.Sona bigün kızdım.Köyün ihtiyarını,gencini bi araya toplayarak cıgaranın kötülüklerini anlattım.Elimde tuttuğum bir kağıdı cıgaranın ateşi ile delik deşik ederek;
-Dumanını yel alır,
Parasını el alır,
Ciğerleriniz böyle kalır.
Dedim.Herkesi coşturdum.Bu coşkunluk bütün köyü dolaştı.Yemin ettik.Ant içtik…İşte o gün bugün köyümüze cıgara girmemiştir.Illevelakin kudum kudum kudurasıca bir sığır çobanı vardır,onu bir türlü vazgeçiremedik vesselam.Bu yüzden köyde onunan kimse laf etmez.
Köylülerin nefretini celbetmemek için artık sigarayı mektep çocukları gibi gizli gizli içiyordum.Lakin öğleye doğru bir tek sigaram bile kalmamıştı.Tiryakisi bilir.Sigarasız kalmak ne zor şeydir.Kafam dumanlanmaya başlayınca,Ahmet ağanın behsettiği sığır çobanı aklıma geldi.Hemen onu buldurdum.Kimsenin görmediği bir yerde karşı karşıya oturararak, birer sigara tellendirdik.En dar zamanımda yetişmesine rağmen,köyün giderini bozduğu için sığır çobanına bende kızmıştım doğrusu.Fakat ne yaparsın sigara belasına yarenlik etmek lazım geldi.
-Bak bütün köy sigarayı bırakmış, sen niye vazgeçmiyorsun?
Diyecek oldum, bu sefer de onun eli ayağı titremeye başladı;
-Bayım sende mi delirdin yoksam..Hiç cıgara içilmez miymiş.Dünyada bundan daha tatlı ne va ki?Köy değil ya,bütün dünya beninen laf etmese gine içerim!
Ayrılırken bir sigara daha istiyeyim dedim;
-Yağma yok bilâder.Diye bağırdı.Ele verir talkını,kendi yutar salkımı.Ben kaç günlük yoldan getiriyom bunları.Param yok ki istif edeyim.İki,üç günde bir civar köylere taban tepmek kolay mı?
Ve sonra,yeni bir sigara daha ateşliyerek bir kıral azameti ile dumanını savura,savura uzaklaştı.
Köylüler beni fazla sevmiş olacaklar ki,birkaç gün daha kalmam için ısrar ediyorlardı.Ben her ne kadar gitmeye kalktımsa da zorla alıkoydular.
Akşam yemekten sonra şöyle bir köşeye çekilip,okkalı kahveyi elime alınca alışkanlığın verdiği tesirle ceplerimi karıştırdım.Fakat heyhat atmaya kıyamadığım sigara paketi bomboş duruyordu.Kafam yine dumanlanmaya,gözlerim yine dönmiye başladı.O dakida en kötü sigaraya bile on misli para saymaya hazırdım.
Bu azaba daha fazla tahammül etmek benim için zor olacaktı. Ya beni burada üç, dört gün daha alıkorlarsa, sonra ben ne yapardım?En iyi çare buradan kaçmaktı.Gece köy uykuya varınca,kimseye duyurmadan atıma binerek firar ettim.Odanın kapısına raptettiğim kağıda da şunları yazdım;
“Köylü arkadaşlarım, ben gidiyorum. Siz hoşca kalın.Birgün yolum yine buralara düşecek olursa,yanımda her ihtimale karşı bir sandık sigara getirmeyi unutmayacağım.’’[2]
Afyonkarahisar’da yayınlanan Haber Gazetesi’nin 25 Mart 1940 tarihli sayısında ‘’ Sigara İçilmeyen Köy’’ başlığı ile yayınlanan yazıda vaktiyle Tazlar Köyü halkının anlaşarak sigarayı bıraktıklarını fakat 7 kişinin halen sigara içtiğinden bahsedilmektedir.
‘’ Okurlarımız bilirler. Tazlar Köyü halkı vakti ile sigarayı ittifakla terk etmişlerdi.90 haneli olan ve sigara içecek yaşta belki 250’den fazla nüfusu bulunan bu köyde şimdi yalnız 7 kişi sigara içmektedir. Bu rakam bir zaman ona çıkmış ise de üç kişi yine sigarayı terk etmiştir. Diğer yüzlerce kişi aradan uzun yıllar geçtiği halde sebat etmişlerdir. Köyde sigara içenlerden üçü ihtiyar, beşi gençtir. İhtiyarlardan birisi ölen oğlunun acısına dayanamamış ve o suretle yeniden sigaraya başlamıştır. Köyün imamı ile iki berberi de sigara içenler arasındadır. Köyde yedi oda mevcut olduğundan, her toplantı yerine bir tiryaki isabet etmektedir.’’[3]
Yıllar önce Tazlar köyündeki sigara yasağının çıkış öyküsü böyle. Köyden yetişen merhum işadamı ,Borusan Holding kurucusu Asım Kocabıyık’ta anılarını aktardığı’’ Tazlar Köyü’nden Borusan’a’’ isimli kitabında köyünün bu özelliğinden gururla bahseder.[4]
Belediye’nin Sigara içme Cezası
Aynı tarihlerde Afyonkarahisar Belediyesi’de bu yasağı sıkı bir şekilde uygulamaktadır. Eski meclis kararları incelendiğinde şehrimizde kapalı alanlarda bu yasağın sıkı sıkıya uygulandığına dair kararları görmek mümkündür.
‘’Hacı Yahya mahallesinde mukim, İzmir ikinci Süleymaniye Ruhi Baba Sokağında 7 numaralı evde Kadir oğlu 31 yaşındaki Ahmet;
Suçu: Maarif sinemasında sigara içmesi,
Cezası: 5 lira
Zabıta Komiserliğinin 18-7-1936 tarih ve 1153 sayılı zabıt varakası okundu;
Yukarıda hüviyeti ve işlediği suçu yazılı olan Ahmet hakkında tutulan zabıt varakası münderecatına kanuni müddet içinde suçlunun bir itirazı olmadığı ve suçu Urayca
( Belediyece) yasak ahvalden bulunduğu cihetle 5 lira hafif para cezası ile tecziyesine keyfiyetin kendisine tebliğine ,cezayı mezkur müddeti kanuniyesi içinde rızasıyla vermediği takdirde talimatnamenin 16.maddelerine tevfikan haczen ve hapsen tahsiline
11-8-1936 tarihinde karar verildi.’’
Karar no:1263
Karardan anlaşıldığı kadarıyla Kadir Oğlu Ahmet adlı kişi kapalı bir yer olan Maarif Sinemasında sigara içmesi sebebiyle 5 Lira cezaya çarptırılıyor.5 Lira deyip geçmeyin o gün için çok yüksek bir meblağ. Memur maaşı o günlerde 25 lira civarında. Devir yasakları ve cezaları ile ünlü Belediye Reisi Hüseyin Tiryakioğlu dönemi. Maarif Sineması neresi diye düşünenlerimiz olabilir, günümüzde Ordu Bulvarı’nda Afyonkarahisar Belediyesi’nin Nikah Salonu olarak kullandığı bina. 1910’lu yıllarda İttihat Terakki Binası olarak yapılan bina sonra Dumlupınar İlkokulu 1930’lu yıllarda Maarif oteli ve sineması olarak işletilmiştir.
Söz sigara yasağından açılmışken yine Afyonkarahisar’ın yetiştirdiği bir müstesna şahsiyetten bahsetmeden geçmeyelim.
Yeşilay Ahmet
O’nu yıllardır sigara ve içkinin zararlarını anlatan afişlerle süslü eski 1970 model BMC Austin kamyonuyla tanıdık. Çocukluğumuzda kâh köylerdeki derelerden kum çeker, kâh Akar Çay kenarındaki kum deposunun önünde park etmiş vaziyette beklerdi. Bazen bir yol kenarında, bazen kavşak kenarında, kimi gün öğrenci yurtlarının önünde park etmiş Yeşilay afişli bir kamyon görürsünüz.’’ Sigara süründürür, içki ocak söndürür’’sözü O’nun çabaları sayesinde adeta beynimize kazınmıştır. Soyadıyla müsemma Ahmet Yeşilay, kendimizi bildik bileli yalnız başına bu yolda mücadele ediyor. Sanmıyoruz bir başkası bu konuda O’nun kadar gayret gösterebilsin.
Bugün 90 yaşında olan Yeşilay Ahmet 1929 yılında Paşa Köyü’nde ( Ahmetpaşa) doğar. İlköğrenimini burada tamamladıktan sonra askerlik çağına kadar şehir merkezinde Demirciler içinde sıcak demircilikle uğraşır.
1949 yılında Adapazarı’nda askerliğini yaptığı sırada şoförlüğü öğrenir ve askerlik dönüşünde 1951 yılında Afyon Belediyesi’nden ehliyet alır.( O yıllarda ehliyeti belediyeler vermektedir) 5 yıl kadar YSE’ de çalışan Yeşilay Ahmet daha sonra ayrılır ve hurda bir kamyon alarak kum ve kömür nakline başlar. O yıllarda pek çok şehri olduğu gibi ilimizi de Yeşilay’ın sigara ve içki ile mücadele levhaları süslemektedir. Özellikle kavşak noktalar olan Müze kavşağı, Stadyum Önü, Hastane önü gibi yerlerde bulunan bu levhalar Kur’an’dan ayetlerle içki ve sigara ile mücadeleyi öğütlemektedir. Bu levhalardan çok etkilenen Yeşilay Ahmet kendi kendine bir söz verir.’’Eğer yeni bir araba alırsam bu araca Yeşilay ismini vereceğim ‘’ der.
Çok geçmeden Ahmet Amca’nın bu dileği gerçekleşir.1968 yılında 80.000 TL’ye MAN marka bir kamyon satın alır ve ilk işi aracın yanına Yeşilay amblemini yaptırmak ve ön kısmına da ‘’ Sigara süründürür, içki ocak söndürür’’ sloganını yazmak olur.Sonraki yıllarda da kullandığı araçlara bu sloganı yazdırır. Hayatında hiç içki kullanmadığını belirten Ahmet amca kısa süreli kullandığı sigarayı ise zararlarını öğrenince hemen bıraktığını belirtmekte.
Toplum nezdinde ‘’ Yeşilay Ahmet ‘’ olarak tanınmasından dolayı 1997 yılında esas soyadı olan ‘’ Ağılgat ‘’ tan vazgeçip, ailecek ‘’ Yeşilay ‘’ soyadını alırken yine aynı yıl düzenlenen ‘’ Sigara ve İçkiyle Mücadele Konferansı’’ sırasında sinema sanatçısı Cüneyt Arkın ve Belediye Başkanı Erdal Akar tarafından ödüllendirilir. Yıllardır bu mücadeleyi tek başına sürdüren Yeşilay Ahmet, sigara tiryakisi olan insanların bu illetten zor kullandıklarını bildiğinden mücadelesini özellikle gençler ve öğrenciler arasında yürüterek onları daha başlamadan bu beladan uzak tutma gayretine girişmiş.
İlerlemiş yaşına rağmen kendini emekliye ayırmak yerine hala içki ve sigara ile mücadele eden Yeşilay Ahmet “Atalarımız kanıyla canıyla düşmanı söktü attı da, biz cansız illet tütünü atamadık” gibi veciz sözleri ile bu kötü alışkanlıkların zararlarını gösteren resimleri afiş , pankart yaparak halkın görebileceği yerlere asmaya devam ediyor. Mücadelesinde en büyük desteği okul yöneticilerinin yanı sıra halktan gördüğünü belirten Yeşilay Ahmet Amca’ya sağlıklı, uzun ömürler diliyoruz.
Ne demişler hak bildiğin yolda yalnızda olsan yürü.
[1] The Tobacco World .1 Temmuz 1928 s.8
[2] Ziya Nebi ‘’Sigara İçmiyen Köy’’ Yedigün Dergisi 22 Nisan 1936
[3] ‘’Sigara İçilmeyen Köy’’ Haber Gazetesi 25 Mart 1940
[4] Asım Kocabıyık . Tazlar Köyü’nden Borusan’a.Doğan Kitap 2004 s.20
Kaynak: Taşpınar Dergisi Afyon Tarihi