Abdülkadir KALENDEROĞLU
- YARENLİK GELENEĞİ
Yaren, yârân, dostlar, bir maksat için birlikte hareket edenler topluluğu, ahbap, arkadaş manasına geldiği gibi yârlar,[1] sevgililer, erkekler ve yiğitler gibi anlamlar da taşır. Yine Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi Afyonkarahisar’da da evlenecek gençlerin en samimi olduğu arkadaşına düğün süreci içinde ve sonrasında “sağdıç” denildiği gibi evlenecek kızların en samimi arkadaşına da “yaren” adı verilmektedir.
Yarenlik, sevgi ve kardeşlik hamurunun birlik ve dayanışma potasında yoğrularak İslâm ahlâk ve fazileti ile şekillenmesinden meydana gelen kişilerin belirli ilke ve kurallar üzerine inşa ettiği, özel mekânlarda yaşanan milli kültür mirasımızın bir müessesesi, Oğuzlardan Selçuklu’ya, onlardan da Osmanlı’ya geçmiş, devamında şekil değiştirerek günümüze ulaşan sosyal bir kurum olduğu gibi Türk milletine has ilim ve irfan yuvasıdır.[2]
Yâren; insan yetiştirme, insanı hayata hazırlama, sosyal düzeni ve güvenliği sağlama gibi ulusal kültür değerlerini yaşatma ve yeni kuşaklara aktarma görevlerini yüzyıllardır yerine getirmiştir. Bundan dolayı insanların kalplerinde uyuyan cömertliği, bilim arzusunu, utanma duygusunu, sadakati, bir gün hesaba çekilme korkusunu uyandırmış ve yaşayış biçimi olmuştur.[3]
Yarenlik sadece bir mecliste veya toplum içinde devam etmez, bir ömür boyu sürer. Yarenler birbirlerine karşı günlük yaşamlarında saygı, sevgi, edep kurallarına dikkat ederek yaşadıkları gibi [4] kardeşlerinden birinin maddi veya manevi bir sıkıntısını duydukları zaman elbirliği ile onun sıkıntısını giderirler.
Bugün yâren geleneği Şanlıurfa’da “Sıra Gecesi”, Balıkesir-Dursunbey’de “Barana”, Elazığ’da “Kürsübaşı Sohbetleri”, Ankara’da “Seymen”, Kütahya’da “Gezek”, Mudurnu’da “Birikme Gecesi”, Çankırı, Uşak, Akşehir, Fethiye ve Kula’da “Yâren” adı ile anılarak [5] Anadolu’nun değişik yörelerinde yaşatılmaktadır.
- AFYONKARAHİSAR YARENLERİ
Afyonkarahisar’da yarenlik, Anadolu’nun diğer il ve ilçelerindeki yarenlikten farklılık göstermektedir. Bu yarenlik ile ilgili olarak merhum Dr. Mehmet Saadettin Aygen, Ömer Fevzi Atabek’in ağzından şöyle nakleder: “Sultan Divani Hazretleri, kırk dervişi ile beraber İran’a giderken yolda Hacı Bektaş Tekkesine uğrar ve bir müddet misafir kalır. Yemek zamanı yaklaşınca Hacı Bektaş ağzına kadar su dolu kazana bir pirinç tanesi atar. Kazanın kapağı kapanır ve bir müddet sonra açılınca ağzına kadar pirinç pilavı olduğu görülür. Bütün dervişler ve tekke mensupları sofralara otururlar, kazandan kepçe kepçe pilav dağıtılır. O zaman Sultan Divani, pidelerde bizden olsun diyerek Furuni Dede’ye işaret eder. Furuni Dede, cübbesinin yeninden herkese birer pide çıkararak dağıtır. Böylece Mevlevi ve Bektaşi dervişleri çok sıkı ahbaplık kurarlar. İran dönüşünde tekrar Hacı Bektaş’a uğrayan Sultan Divani ve dervişleri Afyon’a gelmek için yola çıkarken bir kısım Bektaşi dervişleri de onlara katılır, Afyon’a gelirler. Mevlevi dervişleri ile Bektaşi dervişleri yaren olurlar. Bu arkadaşlık ve ahbaplık o kadar derindir ki, yarenlerden biri ölünce öbürü de ölür ve ekseriye aynı mezara defnedilirler” [6]
Sultan Divani, XV. yüzyıl içinde iki büyük tarikat olan Mevlevilik ile Bektaşilik düşüncesine sahip kişileri kardeş ilan ederek bir başka ifade ile yaren yaparak Anadolu’da huzur ortamını sağlamaya çalışmıştır. Bu hususta Süleyman Gönçer; “Afyonkarahisar’a gelen Bektaşi dervişleri Mevlevi tarikatı üzerine yetiştirildikleri gibi her biri bir Mevlevi dervişi ile kardeş yapılarak çift çift birer zaviyeye yerleştirilmişlerdir. Bunlara Mevleviler arasında “Çiltenan-iki kırklar” adı verilmiştir”[7] derken Yusuf İlgar da; “Çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Mehmet Çelebi, maiyetindeki 40 Mevlevi ve 40 Bektaşi dervişi yâren (kardeş) ilan ederek bir taraftan siyasi farklılığı eritirken, diğer taraftan da Mevlevi tarikatı içerisinde Kalenderîlik ve Bektaşiliği kaynaştırarak tarikat kollarının birlikteliğini oluşturmuştur”[8] diye düşüncelerini dile getirir.
Afyonkarahisar Yarenleri’nden isim ve yerlerini bildiğimiz veya tahmin ettiğimiz 9 yaren vardır. Bunlardan Ali Er Rumi ile Kudüm Dede’nin mezarı veya makamı Sandıklı’da diğerlerinin mezarları ise Afyonkarahisar şehir merkezinde bulunmaktadır. Ancak bu yarenler hakkında fazla bilgimiz olmadığı gibi olan bilgiler de ekseriyetle rivayetlere dayalıdır.
Alfabetik olarak Afyonkarahisar yarenleri şunlardır:
1-AHMET VE MEHMET EFENDİ
Ahmet ve Mehmet Efendiler, Sultan Divani talebelerinden olup Mevlevi dervişleridir. Sultan Divani ile birlikte Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran, Suriye ve Mısır seferlerine katılmışlar, vefat ettiklerinde de vasiyetleri üzerine aynı yere defnedilmiş çiltenandandırlar.[9]
Çiltenân, Mevlevi dervişi ile Bektaşi dervişinin kardeş ilan edilmesine denmektedir.
Ahmet ve Mehmet Efendi’nin türbesi, Tac-ı Ahmet (Kale) Mahallesi’nde, Ulu Camii’nin karşısında ve kaleye çıkan yolun solundadır.
2- ALİ ER RUMİ VE KUDÜM DEDE
Bir Mevlevi dervişi olan Ali Er Rumi Dede, Sultan Divânî’nin müridi [10] olup onunla birlikte İran seyahatinde bulunmuş, bu seyahat sırasında Mevlevi ve Bektaşi dervişlerinden oluşan kafilenin başında Mehmet Sadık Dede ile birlikte sancaktarlık görevinde bulunmuş, İran seferinden dönüşte Sandıklı’da görevlendirilerek zaviye kurup yerleşmiş ve birçok mürit yetiştirmiştir.[11]
Ali Er Rumi’nin mezarı Sandıklı ilçe merkezinde, Cuma Mahallesi’nde Karacaören Köyü yolu üzerinde Hacı Osman Çeşmesi’nin biraz ilerisinde kendi adı ile anılan tekkededir.
- ve XVI. yüzyıl arasında yaşadığı tahmin edilen Kudüm Dede, Ali Er Rumi’nin müridi ve sancaktarı olup Ali Er Rumi ile yarendirler.[12] Kudüm çaldığından dolayı “Kudüm Dede” diye anılır.
Ali Osman Karakuş; Ali Er Rumi ile Kudüm Dede’nin birbirleriyle yaren olmadıklarını, her ikisinin de Sultan Divani ile yaren olduklarını, Kudüm Dede’nin Ali Er Rumi’nin müridi ve sancaktarı olduğunu söyler.[13]
Kudüm Dede’nin mezarı Sandıklı İlçesi’nde, Karacaören Köyü yolu üzerinde bulunan Su Deposu’nun alt tarafındadır.[14] Günümüzde konuşma bozukluğu olan çocuklar getirilerek şifa aranmaktadır.[15]
Anlatılanlara göre I. Dünya Savaşı sırasında, Sandıklı dergâhı dervişinin rüyasına girer. Rüyada; “Kalk yarenim, peygamber efendimiz sizi bekliyor, İslâm ordusunun imdadına yetişiniz” denilir. Derviş, kan ter içinde uykudan uyanır. Gaflete düşüp düşmediğinin muhasebesini yapar. Ertesi günü abdest alır, Kur’an-ı Kerim okur ve istiareye yatar. Kudüm Dede, tekrar dervişin rüyasına girer ve aynı sözleri tekrarlar. Derviş bütün dergâhı toplar ve üst üste iki gündür gördüğü rüyayı anlatır. Orada bulunan herkes hiç tereddüt etmeden Çanakkale’ye gazaya giderler ve dervişlerin bir teki dahi geri dönemez ve hepsi de cephede şehit düşerler.[16]
3- DEVRANE SULTAN
Sultan Dîvânî’nin müritlerinden biri olup çiltenan grubuna dâhildir. Sultan Dîvânî ile birlikte İran seferine katılmıştır. Hayatı hakkında fazla bilgimiz yoktur.[17]
Mezarının yeri tam olarak belli değildir. İlk önceleri Zafer (Sümer) Mahallesi’nde, Kurtuluş Caddesi üzerinde yol kenarında etrafı demir parmaklıklı bir mezar yeri vardı.
Mezar yerinin önünde 150 okkalık yuvarlak taş, halk arasında “İstikbal Taşı” adı ile anılırrmış.[18] 1992 yılında Afyonkarahisar Belediyesi tarafından cadde düzenlemesi yapılırken mezar kaldırıma alınmış, etrafına da demir parmaklık çekilmiştir.
Mehmet Saadettin Aygen ve Mehmet Seçkin; “ Rivayete göre burası eskiden “Kadiri Tekkesi” imiş. Burada bir taş içinde diğer bir taşı döndürerek zikredilir imiş. Devrane Sultan da tekkenin şeyhi olup vefat edince buraya defnedilmiş”[19] derler.
1980’li yıllara kadar yeni evlenen gelin ve damat düğünden hemen sonra birlikte türbeyi ziyaret ederlerdi. Hıdrellez’de halk ziyaret eder, dilekte bulunurlardı. Yine hacca gidecek Müslümanlar ziyaret eder, hatta hacılar hac duasını topluca burada yaparak yolculuğa çıkarlardı.[20] Son yıllarda yapılan bu adetler unutulmuştur.
4- MUSTAFA DEDE VE SÜLEYMAN DEDE
Mustafa Dede ve Süleyman Dede, Sultan Divani’nin müritlerinden[21] olup her ikisi de Mevlevihane’de birlikte çileye girerek dede olmuşlar, hacca gitmeye hazırlanırken de vefat etmişlerdir. Başında büyük mermer kavuk olan mezar Ispartalı Mustafa Dede’ye, diğerinden küçük mermer sarıklı mezar ise Sivas’lı Bektaşi Süleyman Dede’ye aittir.[22]
“Dedelihan Yatırları” olarak anılan ve halk tarafından bilhassa Perşembe ve Cuma günleri ziyaret edilen Mustafa ve Süleyman Dede’nin mezarları, Burmalı Mahallesi’nde, Tuzpazarı Caddesi üzerinde ve Yoncaaltı Camii karşısındaki Bekteş Pasajı içindedir.
5- NUH EFENDİ VE ARKADAŞI
Sultan Divani’nin müritlerinden biri olup Çiltenan’a dâhil bir Mevlevi dervişi olması dışında bir bilgimiz yoktur. Önceki yıllarda yanında ismini bilmediğimiz bir mezarın daha olduğu[23] söylenmekle birlikte bugün tek mezar vardır.
Nuh Efendi’nin mezarı Akmescit (Mevlana-Zaviye Sultan) Mahallesi’ndeki Kuyulu Camii bahçesinde ve minarenin kuzey yönündedir.
6- SÜT DEDE VE SİYAH SULTAN
Süt Dede ve yanındaki Siyah Sultan’ın birer yaren olduğu ve vefatları üzerine Süt Dede Mescidi’nin alt katındaki türbe kısmına defnedildikleri haricinde bilgimiz yoktur.[24]
Süt Dede ve Siyah Sultan’ın mezarları Fakıpaşa (Hacı Yahya) Mahallesi’nde olup geçmişte sütü kesilen kadınlar tarafından ziyaret edilirdi.[25]
7- MOLLA BAHŞİ VE MOLLA YAHŞİ SULTAN
Evliya Çelebi ünlü seyahatnamesinde; Afyonkarahisar’la ilgili olarak; “Bu şehirde bir ruhaniyet vardır. İnsan bu şehre girince kalp gözü açılır” derken Yahşi ve Bahşi Babaların Horasan erenlerinden iki kardeş olduklarını, Yavuz Sultan Selim’in huzurunda iken; “Padişahım biz bu an gideriz” diyerek o anda vefat ettiklerini ve bulundukları yere defnedildiklerini, üzerlerine de tekke inşa edildiğini belirtir.[26]
Süleyman Gönçer; Bahşi Bey, sipahi ve aynı zamanda saz şairidir.[27] derken, Fikri Yazıcıoğlu ise “Bu üç dervişten ikisi Sultan Divani hazretlerinin müritlerindendir. Nakşî ise Mevlevi dervişi olmakla beraber Çiltenan’a dâhil değildir. Çiltenan’dan bir asır sonra vefat etmiş ve onların yanına defnedilmiştir” [28] diye açıklamada bulunur.
Mehmet Saadettin Aygen ve Mehmet Seçkin ise; “Buradakilerden biri Bektaşi şeyhi olup çok olgun ve âlim ve üstün ahlak sahibi bir kimse, diğeri de bunun müritlerinden olan bir eskicidir” [29] diye ifade ederler.
Molla Bahşi ve Molla Yahşi Sultan’ların mezarları, Yunus Emre (Nurcu) Mahallesi, Milli Birlik Caddesi üzerinde ve Ayak Tekke Camii’nin güney batı köşesindeki türbededir.
Halk inanışı olarak buraya eli, ayağı ve dizi uyuşanlar gelirler, geyik boynuzuna sürünür, buradan aldıkları “cülek” adı verilen topraktan da sürünerek uyuşuklukları giderdiğine inanılır.[30] Yine eskiden mezarları etrafında geç yürüyen çocuklar getirilerek dolaştırıldıkları için camiye “Ayaktekke” adının verildiği söylenir.[31]
8- YARENLER SULTAN
Yarenler Sultan’ın Sultan Dîvânî’nin müritlerinden olup çiltenan grubundan olmaları dışında bilgimiz yoktur.[32]
Yarenler Sultan’ın mezarı Yarenler Mahallesi’nde, Yarenler Camii’nin alt katındadır. Burası 1936 yılından önce büyük bir mezarlık idi. Mezarlık kaldırıldıktan sonra mahalle oluşmuş, yatırların üzerine de şimdiki cami yapılmıştır.[33]
Geçmişte her türlü dilek için ziyaret edilen türbenin bulunduğu yer rivayete göre daha önce Mevlevi dergâhı idi. Yarenler Sultan da burada zaviyedâr idi.[34]
9- ZÜLÂLİ-CELÂLİ
Zülâlî’nin ismi Yusuf olup kaç tarihinde doğduğu belli değildir. Zamanını âlim ve şairlerinden biri idi. H. 1100 yılında vefat etmiştir.[35] Zülâlî ve Celâli Sultanlar yarendirler.[36]
Zülâlî ve Celâli’nin mezarları Burmalı (Umurbey) Mahallesi’nde Basın Caddesi ile Küçük Demirciler Caddesi’nin birleştiği yerdeki Zülâli Camii’nin kuzey cephesinde ve cami girişinde yer alır.
DEĞERLENDİRME
İnsanları birbirine yaklaştırarak aralarında kardeşlik bilincini oluşturan yarenlik geleneği, Türklerde Orta Asya’ya kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. İslâm’ın kabulü ile Türkler arasındaki sevgi ve kardeşlik duygularının daha da pekişmesi ile insanların birbirine bağlanmasnın yanında İslâm’ın kulluk bilinci içinde başka insanların yardımına koşmaları adeta bir yaşayış biçimine dönüşmüştür.
Bu zengin kültürel mirasımızı koruyarak sahip çıkmak ve gelecek nesillere aktarmak devlet ve toplum olarak en başta Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı’na, daha sonra da yerel yönetimler ile sivil toplum kuruluşlarına düşmektedir. Ancak bu kuruluşlar da çeşitli meslek örgütleri ile işbirliği içinde hareket etmelidirler.
Yine Afyonkarahisar Yarenleri’nden isim ve yerlerini tespit edebildiğimiz dokuz yaren vardır. Ancak bu yarenlerin de halkın çoğu tarafından bilindiğini söylemek mümkün değildir.
Bugün gençlerimiz tarihinden, gelenek ve göreneklerinden habersiz ve uzak, ama internet, cep telefonu vb. sanal dünyaya da bağımlı hale gelmiş bulunmaktadır. Onlara tarihimizi, yarenlik vd. geleneklerimizi öğreterek kökleriyle buluşturmanın bir yolunu bulmamız gerekir. Çünkü bugünün küçükleri yarının büyükleri ise yetiştirdiğimiz veya yetiştiremediğimiz gençler de bizlerin eseri olacaktır.
[1] D. Mehmet Doğan; Büyük Türkçe Sözlük, İz Yayıncılık, İstanbul, 1996, s. 1132-1133.
[2] http://www.potukoglu.com/index.php/haberler-ana-menu/116-anadolu-yarenligi-ve-yaren-olmak
[3] https://yarenevi.wordpress.com/yaren-nedir/ ; http://www.sandiklikultur.org.tr/yaren-yarennedir
[4] Ömer Sami Sağancı, Çankırı Yâran (Yaren) Sohbetleri ve Simav Yâren Toplantılarında İcrâ Edilen Eserlerin Makam-Usûl-Tavır Açısından Mukayeseli İncelenmesi, Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2017, s. 14.
[5] http://www.sandiklikultur.org.tr/yaren-sandikli_yaren_gelenegi
[6] Mehmet Saadettin Aygen: Afyonkarahisar Camileri, Ulusoğlu Matbaası, Ankara 1973, s. 73-74.
[7] Süleyman Gönçer, Afyon İli Tarihi, C. II, İleri Ofset Matbaası, Afyonkarahisar 1999, s. 95.
[8] Yusuf İlgar, Karahisâr-ı Sâhib Sultan Dîvânî Mevlevîhânesi ve Mevlevî Meşhurları, Afyonkarahisar Belediyesi Kültür Yayınları, Afyonkarahisar 2012, s. 133.
[9] Fikri Yazıcıoğlu; Afyonkarahisar Evliyaları ve İlim Adamları, Yıldız Matbaası, Afyon 1969, s. 35-36; Fikri Yazıcıoğlu; Hz Mevlana’nın Torunlarından Sultan Divani, İleri Basımevi, Konya 1963, s. 64-65.
[10] Yazıcıoğlu, Afyonkarahisar Evliyaları……, s. 187; Ahmet Semih Tulay, Ali Er Rumi’nin bir Mevlevi dervişi değil, Baktaşi dervişi olduğunu belirtir. Bkz. Afyonkarahisar Kültür Sözlüğü, Afyonkarahisar Belediyesi Yayınları, Afyonkarahisar 2017, s. 91-92.
[11] Ali Osman Karakuş, Sandıklı Türbeleri, C.I, Sandıklı Belediyesi Kültür Yayınları, Sandıklı 2011, s. 158; Tulay, a.g.e., s. 91-92.
[12] Tulay, a.g.e., s. 279.
[13] Karakuş, a.g.e., s. 155-158.
[14] Yazıcıoğlu, Afyonkarahisar Evliyaları……, s. 187.
[15] Tulay, a.g.e., s. 279.
[16] Ali Osman Karakuş, Sandıklı Efsaneleri, Sandıklı Belediyesi Yayınları, Ankara 2015, s. 20-21.
[17] Yazıcıoğlu, Afyonkarahisar Evliyaları……, s. 36.
[18] Tulay, a.g.e., s. 163.
[19] Mehmet Seçkin; M. Saadettin Aygen, Afyon’da Dilek ve Adak Yerleri, Türkeli Matbaası, Afyon 1986, s. 20.
[20] Seçkin, Aygen, a.g.e., s. 20.
[21] Yazıcıoğlu, Afyonkarahisar Evliyaları……, s. 36.
[22] Tulay, a.g.e., s. 158.
[23] Yazıcıoğlu, Afyonkarahisar Evliyaları……, s. 35.
[24] Tulay, a.g.e., s. 364.
[25] Seçkin, Aygen, a.g.e, s. 36.
[26] Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. IX, Devlet Matbaası, İstanbul 1935, s. 35.
[27] Gönçer, a.g.e, C. II, s. 93.
[28] Yazıcıoğlu, Afyonkarahisar Evliyaları……, s. 35.
[29] Seçkin, Aygen, a.g.e, s. 13.
[30] Seçkin, Aygen, a.g.e, s. 13.
[31] Tulay, a.g.e., s. 307.
[32] Yazıcıoğlu, Afyonkarahisar Evliyaları……, s. 36.
[33] Tulay, a.g.e., s. 396.
[34] Seçkin, Aygen, a.g.e, s. 40.
[35] Yazıcıoğlu, Afyonkarahisar Evliyaları……, s. 156.
[36] Aygen, a.g.e, s. 73.